Bayan değil kadın
Özellikle de “toplumsal cinsiyet” konusundaki eşitsizliklere dikkat çeken Seda Kaya Güler, televizyondaki diziler ve kadın programlarında ataerkil söylemin her zamankinden daha fazla dile getirildiğini belirterek, bu söylemin kadınlar kadar erkeklere ve topluma da zarar verdiğinin altını çiziyor. Örneğin sadece kadınların değil erkeklerin de yemek yapmayı bilmesi gerektiğini söylüyor. 7 yaşındaki bir kız çocuğundan beklediğimiz yemek yapma becerisini, koskoca adamların yapamamakla övünmesinin mantığını sorguluyor. Kocadan izin alınmayacağını çünkü iznin anne-baba veya öğretmen/müdür gibi üst konumdaki birinden alındığını, eşit konumdaki kişilerin birbirlerine haber vermesinin yeterli olduğunu söylüyor.
Her fırsatta dile getirilen “saygı”nın eşlerin birbirlerine güvenmek olduğunu vurgulayarak, kendine saygısı ve güveni olan bir kadının kendini ezdirmemesi, erkeğin de sevdiği kadının giyimine ve davranışlarına karışmaması gerektiğini hatırlatıyor. “Annelik kadar babalığı da tartışmamız gerekiyor. Erkeklerin de pek çok konuda sorumluluk alması şart. Giderek artan kadına yönelik şiddet, tecavüz ve ensest, sanıldığı gibi bir kadın sorunu değil erkek sorunudur.” diyen Seda Kaya Güler, iyi bir toplumun önce erkeklerini terbiye etmesinin şart olduğunu dile getiriyor. Yazara göre, öncelikle kadına bayan değil KADIN diyerek işe başlayabiliriz. “Çünkü ‘Bayan’ diye bir cinsiyet yok, ‘KADIN’ var. Bayan ise yalnızca bir hitap şeklidir.
Cinsiyeti belirleyen bir sözcüğün ve ayıp olamayacağını, erkeğe erkek dediğimiz gibi, kadına da kadın dememiz gerektiğini belirten Seda Kaya Güler, “Ayıp olan kadın kelimesinin çağrışımlarını ayıp bulup, bir cinsi kibarlaştırmaya çalışarak küçümsemektir. Bayan, kadın olmanın ayıp sayıldığı bir zihniyetin tercih ettiği bir kelimedir.” diyor. A7 Kitap tarafından basılan “Bayan Değil KADIN”ın 8. kitabı olduğunu belirten Seda Kaya Güler, 36 yıldır gazete ve dergilerde aralıksız yazdığını, kadın-erkek arasındaki toplumsal eşitsizlik ortadan kalkıncaya kadar da yazmaya devam edeceğini söylüyor.
NEDEN YEMEK YAPMAYI SADECE KADINLAR BİLMEK ZORUNDA
Bu kitabı neden yazdın?
Bu kitapta amacım, bugüne kadar hep yaptığım ve yazdığım gibi, günlük hayatta karşılaştığımız basit gibi görünen ama etkileri ve sonuçları çok önemli konulara değinmek. Doğru bildiğimiz yanlışlara yanlış bildiğimiz doğrulara dikkat çekmek.
Alışılagelmişin dışına çıkarak aykırı düşünmeye çalışmak.
Bir anlamda ezber bozmak…
Mesela:
*“Neden yemek yapmayı sadece kadınlar bilmek zorunda?”
7 yaşında küçücük bir kız çocuğundan beklediğimiz bir beceriyi koskoca erkeklerin yapmamasına ve bunu yapmamakla övünmelerine ne demeli?
Tabii ki her KADIN yemek yapmayı bilmeli.
Ama her ERKEK de bilmeli.
Herkesin usta bir aşçı olması gerekmez ama her erkek ve kadın, hem kendilerinin hem de sevdiklerinin karnını doyurabilmeli.
*Aslında bir insanda olması gereken özellikler başka olmalı.
Gelin ve damat adayında aranan kriterlerin başında “İyi bir insan olup olmadığı” gelmeli. Vicdan sahibi midir, kimsenin kötülüğünü ister mi, yapar mı, hayvanlara ve doğaya nasıl davranır vs..
*Veya “Kayınvalide ve pedere anne-baba demek zorunda mıyız?
Çünkü söz konusu olan çok özel kelimeler. Ya çok gönülden söylenmeli ya da söylenmemeli.
Buradaki esas konu, “gerçek anne ve babadan” başkasına anne ve baba demenin ne kadar doğru olduğu?
Samimi geliyor mu, sevdiğiniz birinin annesine anne demek! Onunla sevgili veya evlisiniz diye, annesine anne, babasına baba demek!
Olur da boşanırsanız yeniden yabancı olacaklar ve eğer yeniden evlenirseniz, yeniden evlendiğiniz kişinin annesi ve babasına anne-baba diyeceksiniz!
Benim önerim, isimlerinin sonuna “anne ve baba”yı eklemek…
Bu ve bunun gibi konular er alıyor kitapta.…
GELİN KOCAYI MI KURBAN EDİLİYOR?
Mesela son zamanlarda yeniden gündeme gelen ve bir törene, giderek de sektöre dönüşen kına gecesi eğlenceleri. Bunları hazırlayıp yapan şirketler ortaya çıktı.
Eğlenmek güzel ama neden kına gecesi düzenlendiğini biliyor muyuz? Bu törenler genç kız için mutluluğa giden bir yolun arifesi mi, yoksa kederin ifadesi mi? Neden kına yakılıyor mesela?
Kına, kurbanlık koça ve askere, özellikle de savaşmaya giden askerlere yakılır. Bir de işte evlenmek üzere olan kıza. Koç kesilecektir, askerin ise ölme olasılığı vardır. İkisi de kurbandır aslında. Peki ya gelin? O da kocaya mı kurban ediliyor?
Kına ağıtlarında ağırlıklı tema ayrılık ve gurbet. Çünkü gelin olan kızın bir daha baba evine dönmeme ve sevdiklerini görmeme olasılığı çok yüksek. O yüzden gelin ağlıyor.
BEDENİMİZİ TANIMIYORUZ
Kitapta ayrıca mutlaka kendi bedenimizi tanımamız gerektiğine değiniyorum. Çünkü bilmiyoruz.
Hayatın gerçek mucizesi döllenmenin nasıl müthiş bir olay bir olduğunun ne kadar farkındayız. Her gün ve herkes tarafından yaşandığı için normal bir olay zannediliyor ve önemsenmiyor ama kadınların hamile kalmaları ve doğum yapmaları gerçek bir mucizevi olay.
Kadınlar her ay adet görüyorlar ama bunun nedeni hakkında bir fikir sahibi değiller. Veya hayatın kaynağı olan kadın yumurtasının ne denli önemli olduğunun ve doğduklarından itibaren yüzbinlerce hatta milyonlarca yumurta taşıdıklarından habersizler.
Beynimiz nasıl çalışıyor? Ruhumuzun neyi ihtiyacı var? Kimi duygular neden kadınlardan veya erkeklerden esirgeniyor? Neden hırslı olmak bir erkeğin başarısı olarak değerlendirilirken, kadınlar söz konusu olduğunda ayıplanıyor?
İşte burada “Toplumsal cinsiyet” konusu devreye giriyor.
Kitabın bir bölümü de bu konuya ait.
ANNELİK VE BABALIĞI TARTIŞMALIYIZ
Bugüne kadar hep yazılarımda kadınlara kendilerini önemsemelerinden, güçlü olmaları gerektiğinden ve zaten güçlü olduklarından söz ettim. Ve güçlerinin farkında olmalarından…
Yine bu konuların altını çizdim.
Ve artık annelik yerine babalığı da tartışmamız gerektiğini anlatmaya çalışıyorum. Erkeklerimiz de sorumluluk almalı. Her fedakarlığı kadından bekleyemeyiz. Veya her konuda kadınların önlem almasını.. Erkekler uzayda yaşamıyorlar ya. Yeri geldiğinde “Geleneklerimiz, göreneklerimiz” derler. Peki, öyleyse neden bunlara göre hareket etmiyorlar? Neden eline erkek eli değmemiş kız ararken, kendileri çıktıkları her kızı yatağa atmaya kalkışıyorlar? Kendi kardeşlerinin yapmasını istemediklerini neden sevdikleri kadından bekliyorlar? Sonra da istediklerini yaptığı için beğenmeyip terk ediyorlar?
Daha önemlisi ise, kendilerine hak gördükleri hakları neden kadınlardan esirgiyorlar?
Son sözüm şu: İyi bir toplumun görevi önce erkeklerini terbiye etmektir.
Kötülüklerden korumak için kadınlara yasaklar uygulamak, onları örtmek, kapatmak, sokağa çıkartmamak yerine, kötülük potansiyeline sahip tüm erkekleri eğitmeye çalışmak zorundadır.
EŞİTSİZLİK ORTADAN KALKINCAYA KADAR DEVAM
Neden böyle bir kitap peki?
Gazeteciyim ben. Haberci. Haber veren. Bilgilendiren. Dünyadaki ve ülkedeki gelişmeleri, olup bitenleri, yenilikleri, buluşları, bilimsel verileri, kısacası her tür bilgiyi aktaran kişi…
Bir anlamda aracıyım. Ülkeyi yönetenler, iş dünyasını belirleyenler, toplumu eğitenler, konularında uzman olanların ve sanatçıların görüşlerini aktarmakla yükümlüyüm.
Yaklaşık 36 yıldır bunu yapıyorum. Bu kitaptaki yazıların çoğu yazılarımdan seçmeler. Okuduklarım, gördüklerim, gözlemlerim, deneyimlerim ve görüşlerine başvurduğum uzmanların söylediklerinden oluşuyor.
Yazarken hep bir şeylerin değişmesini umut eder insan. Bir işe yaramak, birilerinin ufkunu açmak, haksızlıkların, aksaklıkların, yanlışların giderilmesine katkıda bulunmak. İşimi hep severek yaptım. Bazen aynı konulardan söz etmek sıkıldım. Özellikle de toplumsal cinsiyet eşitsizliğini dile getirmekten. Kadın ve erkeğin farklı ama bu farklılıkların aynı haklara sahip olmalarını etkilemediğinden, iki cinsin de her konuda eşit olduğunu yazmaktan.
Ama yazmaya devam. Eşitsizlik ortadan kalkıncaya kadar yazmaya, anlatmaya devam edeceğim.
Yeni projem ise yolda. O da otobiyografik bir gazetecilik hikayesi. Gazeteci olmak isteyen küçük bir kızın Kadınca dergisinde başlayan ve Sabah’ın eklerinin başına geçmesiyle devam eden ve o gün bugündür aralıksız yazmasının hikayesi olacak.
NEDEN BAYAN DEĞİL KADIN?
Kitabın adı neden “Bayan değil Kadın”.
Çünkü bayan diye bir cinsiyet yok. Bayan yalnızca bir hitap şekli. Kadın ise cinsiyeti belirleyen bir sözcük, erkeğin karşıtı.
Kimileri kadın kelimesinin kaba olduğunu bu nedenle bayan dediklerini belirtiyorlar. İyi de cinsiyeti ifade eden bir sözcük neden kaba olsun ki? Erkek demekte bir sakınca görmüyorsak, kadın demekte de görmemeliyiz. Yanlış olan kadın kelimesinin çağrışımlarını ayıp bulmak ve kadın yerine bayan demeye çalışmaktır. Bayan, kadın olmanın ayıp sayıldığı bir anlayışın tercih ettiği bir kelimedir. O yüzden bayan değil kadın.