Türk Dünyası Kadınlarının Radyosu

AVRUPA'DA SANAT EĞİTİMİ ALAN GENÇ KADINLAR UMUT VADEDİYOR

Sanat tutkusu engel tanımıyor. Zorluklar, hastalıklar ya da bir başka kültürün getirdiği çelişkiler... Hiçbiri, hayalinin peşinden azimle, yılmadan koşan kadınları yolundan döndüremiyor. Çabalarıyla hem Türkiye adına umud vaad ediyor hem de akranlarına örnek oluyorlar. Tıpkı Avrupa'da sanat eğitimlerini sürdüren Türk öğrenciler Ayda Frances Güneri, Sıla Dinç ve Nisa Ece Bergsan gibi..

17 yaşındaki Ayda Frances Güneri balerin olma hayali için Hamburg Bale okulunda, 20 yaşındaki Sıla Dinç Leeds College of Music’te (LCoM) klasik müzik ve şan eğitiminde, Nisa Ece Bergsan ise Tanzakademie Zurich'te balerin olma hayallerinin peşinden koşuyor.

Avrupa'nın en iyi okullarında bale ve müzik eğitimi alan bu 3 genç kadın, sanat yolculukları sırasında karşılaştıkları engelleri, zorluklarla nasıl başa çıktıklarını ve sanata olan tutkularını İşte Kadınlar'a anlattı.

Sizi ülkemizi yurtdışında başarıyla temsil eden bu 3 genç kadının hikayesiyle baş başa bırakıyoruz.

SAKATLIKLARIM BENİ DAHA GÜÇLÜ BİR DANSÇI YAPTI

AYDA FRANCES GÜNERİ

Hamburg Bale Okulu Öğrencisi

Adım Ayda Frances Güneri. 17 yaşındayım ve yedi senedir profesyonel bir balerin olma hayali, kararlılığı ve tutkusuyla bale eğitimi alıyorum. Çoğu insanın aksine balenin ışıltılı, pembe, görkemli dünyası değil, disiplinli, zorlu ve elit tarafı oldu beni kendine çeken. Ve bu ayrıcalıklı topluluğun bir parçası olmak için ne gerekiyorsa yapmaya karar verdim.

BALE BENİM YAŞAM TARZIM

Eğitimime Türkiye’nin en iyi sanat okullarIndan biri olan Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuarı’nda başladım. Konservatuarda bir sene yarı zamanlı ve üç sene tam zamanlı olarak geçirdiğim dört senede bale benim için bir hobi, bir altivite olmaktan çıkıp yaşam tarzım haline geldi. Bu süreçte 8.sınıfın sonunda ufkumu daha da genişletmek için yurt dışına atılmak istediğime karar verdim öğretmenlerimin de büyük desteği ile başvurularda bulundum. Kabul edildiğim okullar arasından, yaşayan ünlü koreograf John Neumeier’in yönetimi altındaki Hamburg Bale okuluna katılmaya karar verdim. Bu sene Hamburg’daki 4.senem. Seneye mezun oluyorum ve iş bulmam gerekiyor.

KENDİMİ İYİLEŞMEYE ADADIM

Rekabet çok fazla, yüzlerce dansçı bir iki pozisyon için savaşıyor. Bu yüzden her gün elimizden gelenin en iyisini yapmamız, bedenimizin sınırlarını uç noktalarına kadar zorlamamız gerekiyor. Sakatlıklar da bu nedenle dansçıların sıklıkla baş etmesi gereken ve kariyerini sonlandıracak kadar ciddi olmadığını umduğu bir sorun. Ben kendim bu zorlukla erken yaşta karşılaştım. 15 yaşımda birkaç senedir devam eden ağrı sonucu sağ ayak bilegimden ameliyat oldum. İyileşmek fiziksel güçle beraber büyük bir psikolojik güç de gerektiriyor. Bedenin pes etmek istediğinde, arkadaşların dans ederken sen oturup izlemek zorunda kaldığında, kendinde devam edecek motivasyonu bulman gerekiyor. Ameliyattan dönüşümden bir sene sonra da prova sırasında sol ayağımdaki bağlardan birini kopardım. Ne kadar can sıkıcı olsa da bu sefer hazırlıklıydım ve üzülmekle zaman kaybetmeyip kendimi iyileşmeye adadım, daha da kısa bir sürede tekrar dans ediyordum. Sakatlıklarım beni her yönden daha güçlü bir dansçı yaptı ve bu mesleği ne olursa olsun devam ettirmek istediğimi bana gösterdi.

 

TUTKUNUZ VARSA KENDİNİZDEN ŞÜPHE DUYMAYIN

Her zaman daha iyisini, daha fazlasını yapabiliriz. Ancak bütü bu zorlu, disiplinli çalışmalar kendimizi rahatça ifade edebileceğimiz güçlü dansçılar olmamımızı sağlıyor. Çünkü dansı ve sanatı bu kadar özel kılan bir tarafı da özgürleştirici, duygusal, neredeyse terapatik bir etkisi olması.

Ben beni her zaman her yönden destekleyen ve bütün imkanları sunan bir ailem, öğretmenlerim, arkadaşlarımm oldugu içinr çok şanslıyım ve sanatla ilgilenen her gence aynısını diliyorum. Eğer bir şeye tutkunuz varsa sakın kendinizden şüphe duymayın ve hayallerinizin peşinden gidin, her şey yolunu bulacaktır.

 

PSİKİYATRİ OKUMAKTAN VAZ GEÇTİ MÜZİĞİ SEÇTİ

SILA DİNÇ

Leeds College of Music Öğrencisi

Müzik küçüklüğümden beri keyif aldığım, gerek bale yaparken gerek okulda müzik klübünde yer alırkan iç içe olduğum bir alan oldu. Türkiye’deki egitimim sırasında şarkı söylemek büyük bir keyifle yaptığım bir hobiydi. Öğretmenimlerim de yeteneğimi fark edince, akademik anlamda da başarılı olduğum için üniversitede çift dal yapmamı önerdiler. Üniversiteyi doğum yerim olan İngilitere’de okumak istediğime karar verdikten sonra, 2013 yılında İngiltere’nin Hastings şehrinde lise eğitimimi devam ettirmek üzere yatılı okula gittim. Psikiyatri alanını hedef alarak, biyoloji, matematik, kimya gibi dersler aldım. Bunların yanı sıra müzik eğitimimi devam ettirdim ve inanılmaz ilgili bir oğretmene denk geldim. Ne yazik ki eğitim ve disiplin farkından dolayı çoğu dersimden eskisi gibi keyif alamadım, okulda kendimi ne oğretmenler ne de ogrenciler tarafından kabul edilmiş hissedemedim ve mutluluğumu, kaçışımı müzik bölümünde buldum. Okulun ikinci haftasından itibaren öğle zamanı ve cuma toplantıları resitallarinde performans yapmaya başladım. Oradaki müzik bölümünün başı ile ile pop, caz, müzikal gibi dalların dışınad ilk kez klasık müzik parçalarını da söylemeye başladım.

Hızlıca bir çok zor parçayı öğrenmem ve yeni tekniklere tanık olmam ile beraber insan sesinin yapabileceği her şey beni etkilemeye başladı. Yarattığım ve inşa etmeye başlamış olduğum enstrümanım heyecan ve gurur duydugum hale gelmiş oldu. Böylece ilk defa kendimde müziği kariyer olarak sürdürebilme yeteneği görmeye başlamış oldum.

 

BAŞARAMAMA KORKUSU İLE MÜCADELE ETTİ BAŞARDI

Bu farkındalık ile müzik eğitimim üzerine yoğunlaştım ev psikiyatrı okumaktan vazgeçtim.

Ailemin büyük desteğine rağmen verdiğim karar aslında zor anksiyete dolu bir zamandan geçmeme yol açtı. Biriktirmiş olduğum bir çok deneyimi, yaptığım stajları bir kenara koyup yeni bir konu üzerine yoğunlaşarak, başaramama korkusu ile mücadele ederek devam ettim.

2014 yılında müzik sınavlarını geçmek için müzik teorisinin yanı sıra klasik şan eğitimi almaya başladım ve kendimde daha önce bir tutku ve çalışma isteği ile hızlı bir şekilde kendimi geliştirdim. Uluslararası Hastings Müzik Festival’inde birkaç kategoride yarıştım ve derece aldım. ‘The Associated Board of the Royal Schools of Music’ (ABRSM) teori ve performans sınavlarını geçerek, konservatuarlarda seçmelere katılarak Leeds College of Music’te (LCoM) klasik müzik ve şan okumak icin yer kazandım. Şu an LCoM’da üçüncü ve son senemdeyim, önümüzdeki yıl yüksek lisans öncesi bir yıllık diploma yapmak üzere Trinity Laban Conservatoire of Music and Dance’de eğitimime devam edeceğim.

 

 

OPERADAN KLASİK MÜZİĞİNE UZANAN BİR KARİYER

Leeds’de geçirdiğim zaman sırasında dört farklı opera yer aldım, ve en son operamızda baş rolü canlandırma şansına sahip oldum.

Opera çalışmalarıyla parallel olarak okulun yeni müzik kollektifi (New Music Collective) ile performanslar yaptım; Bernard Rands, John Cage, Henryk Gorecki gibi bestekarların parçalarını söyledim.

Klasik müzik alanında yeni olmam ile beraber, müziğe olan tutkum ve ilgim her yeni projeye evet dememe ve heyecanla katılmama yol açtı.

Yorkshire Flarmonik Korosu’nun (Yorkshire Philharmonic Choir) bir sene boyunca burslu üyesi oldum ve dört farklı oratoryo (kutsal müzik yapıtı) konserinde yer aldım.

 

MÜZİĞE OLAN TUTKUMLA STRESİ YENİYORUM

Çoğu sanat alanı gibi müzik de yarışmacı ve zor bir alan. Ne yazik ki konservatuarda buna tanık oldum, insanların arkadaşlarına bile davranışının ne kadar değişken olduğunu gördüm. Hastings’de müzik okumaya ilk karar verdiğim dönemde öğretmenim bana karakterimin buna uygun olmadığını ve incinebileceğimi söylemişti. Şimdi ne kadar haklı oldugunu anlıyorum ama aynı zamanda verdiğim kararın da ne kadar doğru olduğunu görüyorum. Rekabetin beni üzdüğü anlar da oldu beni daha yoğun çalışmaya ittigi zamanlar da oldu fakat her seferinde müziğin bana getirdiği mutluluk ile devam edebildim/ediyorum. Leeds’de bunun bir kısmını hissetmiş olsam da Londra’ya geçtiğimde çok daha yoğun bir şekilde yaşayacağımın farkındayım. Bütün bunlara rağmen yaptığım şeye olan sevgim ve tutkumun, negatif duyguları yeneceğine ve stresin üstesinden gelecegine inaniyorum.

 

BALEYE TUTKUM 3 YAŞINDAYKEN BAŞLADI

 

NİSA ECE BERGSAN

Tanzakademie Zurich Öğrencisi

Ben Nisa Ece Bergsan, baleye tutkum 3 yaşında başladı. Sahnedeki hayranlık uyandıran sanatçılardan olmak istedim. 3 yaşında bale dersleri almaya başladım. 8 yaşında ise ülkemizin en seçkin ve başarılı okullarından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Bale bölümünün yarı zamanlı sınavını kazandım. Bu şekilde baleyi hayatımın merkezine yerleştirdim ve artık benim için en önemli şey de geri dönüşsüz olarak bale oldu.

BİRÇOK OKULDAN TEKLİF ALDI

Lise 1 'de ilk defa yurtdışı yarışmalara katıldım. Paris, New York ve Varna'da çok güzel deneyimler yaşadım. Bale olimpiyatları olarak da anılan YAGP de Avrupa finallerine kalarak çeşitli okullardan burs teklifleri aldım. Şu an da bale eğitimime İsviçre'nin önde gelen Bale okulu olan Tanzakademie Zurich (taZ) de devam etmekteyim. Burada ülkemi en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyorum.

ÜLKEME LAYIK BİR BALERİN OLMAK İSTİYORUM

Bale çok güzel bir sanat dalı olmasının yanında çok emek isteyen, çok çalışma isteyen bir meslek. Yılın birkaç haftası hariç hergün ağır bir çalışma temposu var. Böyle bir işi ancak çok severseniz yapabilirsiniz. Ben de bu bilinçle ve bütün benliğimle çalışıyorum. Mimar Sinan’daki öğretmenlerime ve ülkeme layık, onların ileride gurur duyacağı başarılı bir balerin olmak istiyorum.